BU YEREL SEÇİMİN ÖNEMİ
31 Mart 2019 günü yapılacak olan yerel seçim sonuçları çok ciddi bir biçimde merkezi iktidarı etkileyecektir. İstanbul, Ankara, İzmir ve diğer büyükşehir belediye seçimleri hem rakamsal hem de psikolojik olarak ülkeye etki edebilecek merkezlerdir. Bu seçimlerin temelde İstanbul ve Ankara seçimi olduğunu bile söylemek mümkün. Refah Partisi Konya’daki örnek belediyecilik uygulamasının ardından Ankara ve İstanbul belediyelerini kazanmış ve iktidara giden yolun önünü açmıştı.
15 Temmuz’dan bugüne AK Parti ile MHP arasında sürdürülen ittifakın büyükşehirlerde kazanması merkezi iktidara ilişkin tartışmanın yapılmasını zorlaştırır.
Millet İttifakı bileşenlerinin kazanması durumunda ise Türkiye’yi bir genel seçime zorlamak başta olmak üzere bir dizi hamlenin geleceğini öngörmek hiç de zor değil.
Aslında sıkça konuşulan beka meselesinin Türkiye halkının ülkesinden sökülerek geldiği yere gönderilmesi şeklinde algılanması doğru olmadığı gibi mümkün de değil. Burada söz konusu olan, Türkiye’nin, özgürlüklerini, sahip olduğu değerleri koruyarak ve tahkim ederek güçlenmesi ve kendi kararlarını kendisi alabilen, bu kararları uygulayabilme gücüne sahip, halkının gücünü arkasına alan bir devlet hâline gelme mücadelesidir. Tabi yeni hükümet sistemine halkın tam ikna olmadığını da hesaba katmak gerekir.
AK Parti-MHP bu yerel seçimlere Cumhur İttifakı olarak giriyor. 24 Haziran’da görüldüğü kadarıyla AK Parti’den MHP’ye bir oy kayması söz konusu olmuşken CHP’den de İYİ Parti’ye ve HDP’ye önemli miktarda oy geçişi yaşanmıştı. Yerel seçimlerde de esasında benzer bir durum var; yani belediye başkanı ile meclis üyeliklerine ayrı ayrı oy verme imkânı, benzeri stratejik oylamaları gündeme getirebilir.
Hem İYİ Parti ve diğer partiler ile kurulan ittifaklar hem de büyükşehirlerdeki aday profili önemli bir gösterge olarak karşımızda durmaktadır. CHP’nin “geleneksel CHP’li” profiline uymayan adayları dolayısıyla sol/seküler tabandan ve ulusalcı/Kemalist taban tarafından eleştirisi söz konusu.
AK Parti, başından beri PKK ile Kürt sorununu ayrı bir yöntem ile çözüme kavuşturmaya çalıştı. AK Parti’nin bu stratejisi kısa dönemli bir strateji değildir.
Ancak AK Parti ile MHP arasında ittifak kurulunca, HDP bunu Kürtlere negatif olarak sunarak bir fırsata dönüştürme stratejisini benimsemiştir.
Üniversiteli gençlerinin epeydir, giderek daha muhalif taraflaraa yöneldikleri de açıktır. Bu bakımdan partilerin siyaset dilinin daha kuşatıcı olması en azından belli hassasiyetleri muhafaza ettiğini göstermesi gerekmektedir.
Oldukça ilgi çekici bir durum da; betonlaşmadan bunalan insanların hâlini gören siyasetçiler ve belediye başkan adayları, şimdilerde park-bahçe-vadi, kültür-sanat mekânları vs. vaadinde bulunarak kent insanının ruhunu aradığı şehri inşa etmeye dair seçim vaatleri verme sürecine girdiler. Şehirleri betonlaştıran kendileri değilmiş gibi.
Aslında mahalleyi kaybedince insanı kaybetmiş olduk. Mahalle, insanın insanlaşma sürecinin yaşandığı bir mekândı. Oysa yerel yönetimlerin hatası neticesinde mahalledeki evler otele dönüşürken içinde barınanlar ise oraya ait olmayan konaklayıcılar konumu edindi.
Bizler Medine/şehir kavramına sahip medeniyetin çocukları olarak alternatif bir belediyecilik anlayışı geliştirmek için çaba sarf etmeliyiz. Bunun için insan fıtratını, zaaflarını vb. göz ardı etmeden en iyi, akılcı ve adaletli çözümü bulmak hedefimiz olmalıdır.
NEVZAT ÜLGER