BRICS YA DA ŞANGHAY BEŞLİSİ
Dünyanın güç dengelerini biraz açmamı söyleyen okurlar oldu. Önemine binaen “BRICS”den, Cumhurbaşkanının tabiriyle “Şanghay Beşlisi”nden bahsedelim.
BRICS harflerinin açılımı, kurucu ülkelerin İngilizce isimlerinin baş harfleri; Brezilya, Rusya, Hindistan (İndia), Çin ve Güney Afrika(South Africa).
Dünya nüfusunun % 42’si,
Dünya ticaretinin % 56’sı,
Dünya ekonomisinin % 20’si,
Dünya maden rezervinin %60’ı,
Dünya tahıl ürünlerinin % 40’ı,
Küresel büyümenin % 50’si bu beşliye ait.
Toplam sermayesi 100 milyar dolar olan bir de BRICS-Kalkınma Bankası ve Asya Altyapı Yatırım Bankası var. Banka sermayesinin 41 milyarı Çin’den, 5 milyarı Güney Afrika’dan, diğer ülkelerden de eşit olarak her birinden 18 milyar dolar ödeme yapıldı. Bankanın ilk beş yıl için başkanı Hindistan, yönetimi ise üye ülkelerin maliye bakanları. Banka, sıkışan ülkenin finans ihtiyacını karşılayarak Batı’nın baskısından korumayı hedefliyor. Bankanın merkezi Çin’de, ekonomi ve finans başkenti Şanghay’da bulunuyor.
Şimdi bir de derecelendirme kuruluşu oluşturuyorlar.
Tabi bu ülkeler özel mülkiyet, şirket ve finans konusunda yasalarında devamlı iyileştirmeler yapıyorlar. Yabancı sermayeyi çekmenin en kolay yolu; ülkede hukuku hakim kılmaktır.
BRICS ülkeleri rahatlıkla ABD bankalarına “dur” diyebiliyorlar. Dahası ABD’nin dünyaya yaptığı baskılara da dur diyebiliyorlar. Güç; para ve ordu.
Bu ülkeler aynı zamanda G-20 üyesi. BRICS, yükselen ekonomileri işaret eden bir mekanizma.
Türkiye Cumhurbaşkanı da “Bizi de birliğe kabul edin ismi BRICST olsun” diye yüksek sesle çağrı yapmıştı 2018’de. Hatta 25-27 Temmuz 2018 tarihinde, Mandelena’nın memleketi Güney Afrika’nın Johennesburg kentindeki 10. toplantısına da “İslam İşbirliği Teşkilatı” dönem başkanı sıfatıyla iştirak etmişti.
BRICS, genişlemekte acele etmiyor ama hedefinin sanki AB’ye nispet 27 ülke olduğunu da gizlemiyor. Toplantılarına bu 27 ülke temsilcilerini de çeşitli gerekçelerle davet ediyor. Dahası bu 27 ülke, IMF yerine buradan kredi kullanabiliyor.
Netice olarak; İkinci Dünya Savaşı ile birlikte oluşturulmaya başlanan ve 1945 sonrası bütün kurumlarını (IMF, Dünya Bankası ve Dolar üzerinden) oluşturan “Yeni Dünya Düzeni”nin değişeceğini söylemek artık bir kehanet değil.
Irak, Libya, Suriye, Mısır ve daha birçok ülke üzerinde oynanan oyunların tezgahlayıcısı olan ülkeler mevzi kaybediyorlar. Brexit olayını da, Trump kararlarını da bu pencereden okumak mümkündür.
Neden bu noktaya geldi dünya acaba?
Radikalizmin hukuk eksenli olmayan devlet yönetimlerinde arttığını hepimiz biliyoruz. Hatta ırkçılık, terör ve finans krizlerinin insan onuru ile uyumlu olmayan yönetici ve devletlerin baskılarıyla oluştuğunu da görmek gerekir.
“Yeni Dünya Düzeni” sonucunda ortaya çıkan “Küresel Sermaye/Sistem” önce insan dedi, insanı yok etti. (Zaten söylem illetliydi.)
Birey dedi, seküler kutsallarla yol alan narsist insanları çıkardı.
Tek kutsalı para olduğu için, dünyayı yok etme tehdidi ile “medeniyetler çatışması” tezini yaydı.
Tek rakip olarak İslam’ı gördüğünden, “ılımlı İslam” projesi ile kendi egemenliğine evet diyecek, Müslümanlara terörist diyecek bir “Müslümanlar Korosu” oluşturmaya çalıştı.
Akıl dedi ama yaptığı akıldışı işlerle hem kendisine zarar verdi hem de bütün dünyaya.
“ Yeni bir dünya düzeni kurulur ve Türkiye orada yerini alır.”
NEVZAT ÜLGER