ENFLASYON ÜZERİNE “MESELA”!
Hem dünyada hem de Türkiye’de ekonomik kriz var. Her ülke kendi ölçeğinde bu krizlerden etkileniyor. Bu krizlerden en az etkilenmenin yolu; üretimi artırmak tezine güç katıyor. Arz talebi aşarsa ucuzluk olacağını ekonomi sözcüğünü bilmeyenler de anlıyor.
Hatta şöyle de düşünmek mümkündür. Krizler sonucu meydana gelen enflasyon, acaba maliyet enflasyonu mu yoksa üreticilerin yüksek kar elde etmek hırslarının sonucu mu? Çıkan sesler daha çok birinci şıkkı işaret ediyor. Maliyet unsurlarına dikkat edersek, etkisi bakımından daha çok kamuyu mu görüyoruz acaba?
İşin burasında desek ki; krizlerin ve sistemlerin açmazı faizden kaynaklanıyor, faizli sistem artık çalışmıyor, acaba ne gerekir?
Ekonomik sistemin aksama nedenleri, yani ekonominin çıkmazları iyi kavranmalıdır.
Ülkede tasarruf yapabilme olanağına sahip olanlar, sahip oldukları tasarruflar üzerinden yüksek oranlı enflasyonun etkisini daha sınırlı hissediyorlar. Buna karşın ücretli kesimin büyük bölümü, işsizler, gelir düzeyi düşük olanlar, ücretini zamanında alamayanlar, geçimlerini sürekli kredi kartları üzerinden borçlanarak sağlayanlar açısından ‘yüksek enflasyon’ ekonomik tehditlerin başında geliyor.
Rahmetli Turgut Özal topluma bir kavramı iyice ezberletmişti; “Orta Direk.” “Orta Direk” tabir edilen toplumun bel kemiği incelmiş, toplumu olumlu ya da olumsuz etkileme gücünü kaybetmişse, faize biraz daha dikkat etmek gerekir. Faiz; (dolayısı ile enflasyon) toplumun daha düşük gelir gurubundan, varlıklı kesimine doğru varlık/para transfer ettiğinden “orta direk” ince hilale dönmüşse dikkatlerimizin frekans ayarlarına çevrilmesi gerekir.
Ekonomide temel bir kural vardır: Altın paradır. Altın uluslararası paradır. Dünyadaki tüm altınlar uluslararası paradır. Dünyadaki arz edilmiş tüm mallar da uluslararası servettir. Mevcut altın miktarı mevcut ürünlere bölündüğünde genel fiyat ortalaması meydana çıkar. Bu sayede arz ve talep kanunları oluşur, üretim ve tüketim arasında denge kurulur. Yani üretim gücü yüksek olan ülkelerde fiyatlar düşüktür. Bölen ne kadar yüksek olursa bölüm de o kadar düşük olur.
Yenidünya sisteminde (1945’ten günümüze) uluslararası ticarette altın yerine dolar ikame edilince, özellikle (1973’te Bretton Woods sonrasında) yeryüzüne iki para hâkim olmaya başladı. Biri ülkelerin milli paraları diğeri de dolar. Bu da ekonominin kanunlarına aykırıdır. Bir piyasada iki para çalışmaz. Değil mi ki bir ülkede iki para birimi tedavüldedir; vücuttaki kanın bozulması gibi ülkede de para sağlığı bozulmuş demektir. Para sağlığı bozulan ülke; kan sağlığı bozulan vücut gibidir.
“Sebep-sonuç” etkileşiminden “ekonomik sarmal” meydana gelir. Bu anlamda ekonomide “ücret-fiyat” ve “enflasyon-devalüasyon” en sık rastlanan, durdurulması zor belalı sarmallardır. Türkiye bu sarmallardan 70 yıldır çok çekmiştir.
Enflasyon sarmalı; fiyatlar genel düzeyinin bir kez yükselmeye başlamasıyla çeşitli gelir gruplarının yarattığı gelir çekişmesi nedeniyle maliyetlerin artması, maliyet artışları sonucunda da fiyatlar genel düzeyinin daha da yükselmesi biçiminde ortaya çıkan bir iktisadi olay. Kısır döngü.
Enflasyon; geçen yıl cebinizdeki 1000 lira ile bugün kabaca ancak 800 liralık alışveriş yapabilmek demektir. Ben bunu bizzat yaşayarak görmüştüm: Hani 2005 yılında paradan 6 sıfır attık. O yıl Hacca gidenler 100 Türk lirası verip 240 Suudi Riyali alıyorduk. Şimdi 240 riyal almak içim 350-400 lira vermek gerekiyor diyor hac ve umreye gidip gelenler. Paranız kıymetli ise sizin insanlarınız da dış ülkelerde önemli oluyor doğrusu.
Tüm ödemeler altına endeksli TL üzerinden yapılırsa ne olur? Bunun ekonomik zararı var mıdır? Borç ve alacaklar, fiyat ve ücretler aynı oranda artacağı için mikro ekonomide etkisi sıfır olmaz mı acaba?
Tabi şunu biliyoruz; yasakla faizden kurtulmak mümkün olmaz, çözüm üretim ekonomidir. Başlarken “mesela” demiştik ya!
NEVZAT ÜLGER