BELEDİYE NE YAPACAK DİYE BEKLİYORUZ
31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimleri (Belediye başkanlığı-il genel meclisi-belediye meclisi ve muhtarlık seçimlerini) geride bıraktık. Elbette seçimlerde birer kişi kazanacak ve diğerleri de kaybedecekti. Öyle de oldu ve süreç kapandı. O sürecin, siyasi parti yetkililerinin dışında kalan insanlar tarafından konuşulmasına artık gerek kalmamıştır zannederim. Bu toplum enerjisini olumlu kullanabilmelidir.
Süreç sonrası ile ilgili birkaç cümle söylememiz gerekiyor.
Belediye meclisi üyelerinin tıpkı muhtarlık seçimleri gibi isteyen herkesin aday olup, her mahalleden bir temsilcinin seçilmesi yoluna gidilerek, belediye teşkilatı bulunan yerlerde muhtarlıkların kaldırılması daha akılcı bir yol olabilir. Böylece belediye meclisinde her mahalleden bir temsilci bulunacak ve o mahallenin meselelerini belediye meclisine taşıyacaktır.
Belediye başkanının bir partiden olması yeterlidir. Ayrıca belediye başkanına üç tane de kontenjan hakkı verilerek bazı yetkilerle/görevlerle yetkili kılınmaları da sağlanabilir.
Bu arada belediye teşkilatı bulunan yerlerde muhtarlıkların niçin seçildiğini izah edecek kimse var mıdır acaba? Demek ki belediye meclisi üyeliği yolu açılırsa, insanlar muhtar olmak yerine belediye meclisi üyesi olmak için çalışırlar ve daha da iyi olur. Şehirler kazanır, mahalleler kazanır.
Belediye teşkilatının bulunduğu yerlerdeki muhtar sayısının 38-39 bin olduğu resmi rakamlarca ifade edilmektedir. Bu günkü muhtarlık anlayışı esasen tarım toplumunun yapılanmasında kullanılmaktaydı. Osmanlı nüfusunun % 90’ı köylüydü. Bu gün ise köy nüfusunun şehir nüfusuna oranı %7’dir. Demek ki tarım toplumu anlayışını aşmamız gerekiyor. Tarım toplumunu aşmayı gündemine alamayan toplumların sanayileşme yolunda nasıl hareket edecekleri de ayrı bir konudur.
Artık belediyenin yeni idari kadrolarının da şekillenmesi ve ismen belirlenmiş olması gerekir. Şimdi yeni icraatlar bekliyor toplum. Gerçi akşam (22.04.2019) telefonlarımıza 8 adet müdürlüğe kimlerin atandığı bilgisi geldi. İnşaallah gerisi de gelir.
Yan kuruluşların sistem dışına çıkmaya çok müsait oldukları hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır. Kültür Park ile Zafran ve Cip mesire alanlarının hizmet kaliteleri artırılırken, güvenlik konusu ihmal edilmemelidir. Bu tür yerlerin özelleştirilmesi en son düşünülecek alanlar olmalıdır. Çünkü hiç parası olmayan insanlarında vatandaş oldukları unutulmamalıdır.
En küçük birimlerdeki STK mensupları ile her kademeden siyasilerin adlarını sokaklara, okullara ve binalara verme yarışı içine girmeleri, sürekli görünür ve bilinir olma dürtüsüyle gündeme gelmek için her türlü çabanın gösterilmesi, üzerinde açık yüreklilikle düşünülmesi gereken hususlardandır. İltifat yapılan marifete uyumlu olmalıdır. Hak yemek de, fazladan hak vermek de zulümdür. Elbette bu biraz da belli mevkilere hak etmeden, tepeden inme olarak gelenlerin, bu yolla kendilerini topluma kabul ettirme hareketi olduğunun ispatıdır. ..Parkı, …sokağı, …evi, …okulu vd. Kültürü parasal gelişmenin arkasında kalmış bir toplumu mu işaret ediyor acaba?
Siyaset kurumunun ve bürokrasinin rasyonel işleyişi için, yakın akrabalık ilişkisine sahip olanlar belediye yönetiminde ast-üst hiyerarşisi içinde yer almamalı, personel alımlarında kişinin kökenine, bölgesine ve şehrine odaklanılmasının önüne geçilmeli, istisnai atamalar açık ve şeffaf bir şekilde belirlenmelidir. Bunun çok kötü örneklerini bu toplum rahatlıkla müşahede etti.
“Türkiye Cumhuriyeti, 82 milyon vatandaşın ortak iradesinin ve sahiplenmesinin eseridir. Dolayısıyla, insan onuru ile taçlandırılan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı kimliği taşıyan hiç kimse hiç bir makam ve güç sahibi tarafından tahkir edilmemeli; inancı, cinsiyeti, engeli, dili, ırkı, siyasi düşüncesi, felsefi anlayışı ve hayat tarzı sebebiyle ayrımcılığa maruz bırakılmamalı, herhangi bir şekilde nefret söylemine muhatap kılınmamalıdır.”
NEVZAT ÜLGER