BEŞER VE İNSAN YAHUT MADDE VE ÖTESİ
Mevlana diyor ki;
“Kardeşim sen düşünceden ibaretsin
Geriye kalan, et ve kemiksin
Gül düşünür, gülistan olursun
Diken düşünür, dikenlik olursun.”
Kur’an’da iki kavram sıkça geçiyor; beşer ve insan.
Beşerde ağır basan madde ve haz olurken, akıl ve ruh ikinci planda kalır. Beşer insanın maddi tarafını anlatır.
Benzer biyolojik özelliklere, donanım ve iş yapma potansiyellerine sahip olmamıza istinaden, hepimiz birer “beşer”iz. Bir canlı türü olarak memelilerin beşeriyet kolundanız… Diğer canlılardan çok mühim bir farkımız var: Verili potansiyellerimizi, karşılaştığımız imkân ve fırsatları cüzi irademizle harekete geçirerek kendimizi ve çevremizi belli ölçüde değiştirmeye yetkili ve görevliyiz. İrademiz sayesinde, kişiliğimizi olgunlaştırmaya, bize yaraşır bir ilişkiler ağı, toplumsal düzen kurmaya çalışıyoruz. Yani beşer olmak, insanın sonlu yönüne işaret eder. Hatta belki de; insanla hayvan arasında kalan bir “varolma” seviyesine işarettir.
İnsan ise, ilahi mesajın muhatabı olan, akıl, düşünce, iradeyi cüz’iyesini olumlu kullanabilen bir varlığa işaret eder. İnsan olmak; maddi varlığın farkında olmakla birlikte, bu maddi varlığın dışında da bir gayelerinin olduğunun anlamak anlamına gelir. Ahlakın güzelleştirilmeye çalışılması hep insan olma vasfıyla ilgilidir.
Hz. Adem ile şeytanın, yaratılıştaki imtihanı ve sonucundaki gelişmeler, Adem’in cennette yasak meyveyi yemesi ile cennetten yeryüzüne indirilişi, tövbe ederek ulaştığı mertebe gibi olaylar işte bu beşer ve insan konumuyla ilgilidir.
Hz. Adem, insan olarak geçici olan bu alemden, sonsuz olan aleme kement atan kişidir. Sınav zor ama mükafatı da büyüktür.
Kültür, bilim ve sanat gibi alanlar da insanın bu yükselişi ile ilgili alanlardır. Adem sürecini yaşamamız bu olgularla da ilgilidir. Dolayısı ile beşer aşamasından insan aşamasına geçebilenlerin seyri artık dikey bir ilerlemeyi ifade eder. Keza “varlık” olarak beşeri olmayı aşamayan kişiler ve toplumlar İbrahim Kalın’ın ifadesi ile “barbar”, bilgi, hikmet ve ahlak temelleri üzerine yükselen kişi ve toplumlar da “medeni” olurlar.
Bundan ötürü de Müslüman sanatçılar natüralizmi yetersiz görmüşler ve tabiatı birebir taklit etmek yerine varlığın sonsuz tezahürlerini esas almışlardır.
Dikkat edilirse kiliseleri süsleyen ikonlar, insan ve insan suretindeki melekler şeklinde ifade edilirken, camilerde hat ve tezhip sanatıyla insanı aşan, sonsuz alemlere pencereler açan sanat eserleri vardır. Buradaki maksadım bir Doğu-Batı karşılaştırması değil, düşüncenin görünen alemde kalması ile görünen alemden hareketle varlık ötesi sonsuzluğa kapı aralayan düşünce tarzlarına davetiye çıkarmaktır.
Bundan dolayı da İslam’ın dışındaki (ister semavi ister beşeri) dinlerde “tanrı” dahi insan suretine indirgenerek dinlerini beşerileştirmişlerdir. Diğer bir anlatımla, insanlar dinin sahibi olmuştur ve onu istedikleri forma da sokabilmektedirler.
İslam ise “Allah Allah’tır, insan da insandır” diyerek insana aşkın hedefler göstermiştir. Diğer bir anlatımla, dinin sahibi Allah’tır ve dinde değişme yapma yetkisi insanda değildir.
Beşer planında her şey, zaman ve mekan şartları içinde gerçekleşir. İnsan seviyesinde ise, tefekkür serüvenini ve hakikati anlama gayreti vardır. Hakikat görüneni aşmaktır.
Akıl ve vicdan, nasların ışığında varlığın farklı mertebelerini anlamamıza yarar ve beşerilikten insani olana doğru kulaç atmamızı sağlar. Ama rasyonalist değiliz.
NEVZAT ÜLGER