TERSİNE MÜHENDİSLİK
Tersine mühendislik, 150 yıllık bir geçmişe sahip. Elbette bu kadar mahir ve gelişme içerisinde oluşu özellikle ikinci dünya savaşından sonra başladı. Bu sistemin adına “geriye doğru mühendislik” de deniliyor.
Japonya’da 1868 yılında başlayan “Meiji Tanzimatı”ından bu yana, ithal edilmiş teknolojiyi özümseme ve geliştirme yöntemi, o gün bu gündür hem Japonya’da hem de sanayileşen her ülkede uygulanan bir “tersine mühendislik” hareketidir. Bu metot 1950 ve 1960’lı yıllarda yaygın bir biçimde kullanılmış, özellikle büyük Japon şirketlerinin AR-GE stratejilerini etkileyerek, bu günkü Japon yenilik sistemini ortaya çıkarmıştır. Japonlar, çok az sayıda özgün ürün teknolojisi yapmalarına rağmen, üretim sürecinde hem verimliliği hem de kaliteyi artırıcı tasarımları “tersine mühendislik” metodu ile ortaya çıkarmışlardır. Elbette her teknik açılım yeni buluşları da beraberinde getiriyor.
Bugün artık eskisinden çok farklı bir dünyada yaşıyoruz. Günümüz insanının ihtiyaçlarına cevap verecek çözümler üretmek zorundayız. Bunu başarabilmek için geçmişin çözümlerini çok iyi bilmeli ve bunları doğru tahlil ederek yeni ve sağlıklı çözümler bulmalıyız.
“Tersine mühendislik, dünya ticaret tarihinin cin gözlü firmaları ve devletleri tarafından uygulanmaya başladı. Başarılı firmaların yok satan ürünleri, başarısız firmalara örnek teşkil etmeye başladı. Arabalar, uçaklar ve daha nice mühendislik harikaları, başarısız olan firmalarca paramparça edildiler ve farklı markalar adına tekrar uyarlandılar. Devam eden yıllarda Çin, küresel ekonomide söz söylemeden önce tersine mühendislik ürünleriyle dünyayı kasıp kavurdu. Hayatımıza “Çin malı” dediğimiz çakma ürünler girdi ve çekik gözlü insanlar, tersine mühendislik sayesinde bugün en kaliteli üretim sanayilerinin kurulduğu ülke oldu.” Tabi Çin sıkıntılı bir ülke. Çin’de büyüme çok eşitsiz bir pozisyonda. Çok küçük bir grup bu gelişmeden nemalanıyor. Otoriter bir devlet olduğu için yolsuzluğun haddi ve hesabı yok. Otoriter devletlerde kalkınma ve gelişmenin devamlı olmasına kalıcı örnek henüz yok.
Dünyanın bütün ülkeleri için, otoriter büyümelerde verim artışı geçici ve düşük oranlı, daha az yenilikçi ve ayakta kalma şansı da sınırlıdır. Bu yalnız Çin’ de değil, Rusya’da da böyle olmadı mı? Oysa artık kabul edilmiştir ki, katılımcı, çoğulcu, ortak akılla işleyen, diyaloga açık, ileri demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü standartlarını en yüksek seviyeye çıkarma, güçlü ekonomi politikası ve itibarlı ekonomik kurumlar oluşturma, çevreyi koruma konuları şiddetle ihtiyaç haline gelmiştir.
Demek ki aynı ivmeyi her ülke yakalayabilir. Ancak ekonomik kurumları da siyasi kurumları da kapsayıcı hale getirmek gerekiyor. Elbette adalet her şeyin başı. 1983 sonrasında ticari ve sinai alanda sağlanan rekabetçi ortam, KOBİ’ler eliyle bu ülkeye dev adımlar attırmıştı. İnsanların becerilerine göre yatırım yapmaları, istedikleri iş ve mesleklere girmeleri önemli bir gelişme sağlamıştı.
Tekrar başa dönersek, Japonya, Çin, İngiltere ve diğer sanayileşmiş ülkeler, “fabrikayı laboratuar olarak kullanmak” fikrinden hareketle bu gelişme çizgisini yakalamışlardı.
Bir bakıma “Japon Mucizesi” denilen olguyu biraz aralamış olduk. Japonlar ve Çinliler, “tersine mühendislik denilen bu uygulamaya çok şey borçludur. Tersine mühendislik uygulamaları ABD ve benzerlerini ne de çok etkilemişti. Artık ABD’nin “kitle üretimi” felsefesinin geçerliliği kalmamıştır.
Meraklısı için söyleyelim ki, bu metodu takip etmeyen gelişmiş kabul edilen ülke yok. Tek şart, reklamdan uzak durup, bu işi sessizce yapmak gerekir. Yumurtlamadan bağırmak tavuklara özgüdür.
NEVZAT ÜLGER