YENİ MAHALLELER KURULABİLİR
1950’li yıllardan itibaren Türkiye’nin her yerinde şehirlere akın başladı. Tabi şehirde gerekli olan önce bir ev sahibi olmaktı. O yıllarda ve takip eden 30-35 yılda daha çok gecekondulaşma gelişti. Bu gün İstanbul ve benzeri şehirlerde gecekondu sayısı hala da küçümsenmeyecek bir sayıdadır. Gerçi bu yapılara bir kısım insanlar konut değil “barınak” dediler ama bu insanlara sizin bir imkan sunmadığınızı da unutmayın yani.
Gecekondular esasen o kadar da fena bir şey sayılmaz. Bir kere insanlar çok düşük maliyetlere barınıyorlar. Bu yapılar 10-15 sene sonrada eskiyor ve maliyeti sıfıra yaklaşıyor. Bundan ne çıkar diyorsunuz elbette ama bu yapıların devlet eliyle yeniden inşası yoluna gidilecekse çok düşük bir maliyetle bu işi yapabileceğini unutmamak gerekir. Gerçi devlet bu konuda yanlış bir uygulama yoluna gitti. Genellikle tapusuz ve oturma izni olmayan bu yapıları yıkıp bir başka mekanda daha güzel yapılar meydana getirmek mümkünken, bu insanların o mekanlarda uzun süre kalmaları yolunu seçti. Hiç kimse imkanlarımız elvermiyordu demesin. Aslında siyasi iktidarlar en kötü seçeneği işaretlediler ve şehirleşmede sınıfta kaldılar. Bilgiye müracaat etmediler. Tabi işin kolayını da bulmuşlardı! Sağcısı, solcusu, İslamcısı, komünisti bir modernite masalı tutturdu ve ömürlerini lak lak ile geçirdiler. Adama sorarlar yani; “insanların hayrına olacak neler yaptın” diye. Belki çok devasa yapılar yapılabilir ve bu işlerinde söz ve yazı ile savunucuları da bulunabilir. Peki insanlarımız ne kadar mutlu hiç düşündük mü? İlk %20’nin mutluluğunu sağlamak insanı hesap vermekten kurtarmaz. Batılılar hatalarını anladılar, kapitalizmin getirdiği felaketi aşmaya çalışıyorlar. Mesela deniyor ki, Almanya, şehirlerin nüfusunun artmasına izin vermiyormuş. Elbette vermez, çünkü artışı önlemek için dışarıdaki insanların da aynı atmosferde yaşamalarını sağlıyor. Adamlar kasaba ve köylerde dahi UNESCO komiteleri oluşturuyorlar.
İlimizde de kenarlarda kalmış birçok mahallenin durumu aynen böyledir. Eski yerleşim yerleri olarak; Sürsürü, Kesrik, Aksaray, Salıbaba, Mornik, Fevzi Çakmak, Esentepe genellikle böyledir.
Bu mahalleler yeniden kurulabilir mi? Hiç kuşkusuz. Maliyetleri sıfıra yaklaşmış bu mekanların uygun bir mahalle taşınarak bu mahallelerin çok güzel mesire alanlarına, çocuk parklarına, luna parklara çevrilmesi mümkündür. AB fonlarının bu noktada oldukça cömert davrandığı unutulmamalıdır. Akıllı bir idare eskiyen bu yapıları, şehri yeniden şekillendirerek başka bir yere yerleştirebilir.
En iyi yönetici halkını en az idare eden yöneticidir. Mesela Osmanlı’da maarif vekaletini idare eden insan sayısı 25. Bu rakam o dönemin felsefesi ile ilgili ama koca savaşlar içinde böyle bir rakam. Şimdi bir de bu güne bakalım, rakamlar milyonlarla ifade ediliyor.
“Gelişme halinde bulunan ülkeler, gelişmiş ülkelerin teferruatçı ve komplocu politikalarını yani planlama tekniklerini kullanma yoluna giderlerse, o kadar çok sayıda vasıflı insan gerekecektir ki, bu ülkelerdeki sınırlı insan kaynakları da heba olup gidecektir. Bu da bu ülkelerin felaketi olacaktır.” Yani hiçbir zaman gelişemeyeceklerdir.
Çoluk çocuğunu barındırmak için gecekondu yapabilen insanlar aslında yetenekli ve mücadeleci insanlardır. Yeni mahalle oluşturmak için bu insanlardan çok istifade edilebilir. Unutmayalım, evini yönetemeyen insanlar büyük yönetici olamazlar.
NEVZAT ÜLGER