TÜRKİYE’NİN YENİ TERCİHİ “OFANSİF REALİZM”
Devletlerin içte ve dışta olaylara yaklaşımlarını, farklı olsa da genelde iki kategoriye ayırıyorlar siyaset bilimciler: Defansif davrananlar ve ofansif davrananlar.
Bizde aşağı yukarı defansif danranmak normal bir hale gelmiş. İçeride rejimi korumak, dışarıda mevcudu korumak artık herkesin ezberlediği bir tutum.
Son 40 yılda bu tutumun dışına adımatan liderler de oldu elbette. Turgut Özal bunlardan biriydi. Gerek içerdeki davranışlarında gerekse uluslararası arenada bu davranışlarına sık sık şahit olurduk. Hatta olaylara ezberlenmiş pencereden bakanlar da bu tutumdan rahatsız olurlar, belki biraz da korkarlardı.
Son yıllarda da ofansif davranmayı tercih eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Gerek içerde, gerekse uluslararası ilişkilerde mutadın dışına çıkmak kabul edilen birçok davranışı aslında onun tabii anlayışının bir sonucudur. Dünya beşten büyüktür söylemi de, İsrail Cumhurbaşkanının yüzüne karşı söylediği cümleler de, Suriye konusunda takındığı tavır da aslında onun katı defans yapmaktan hoşlanmadığını, ofansif davranmayı bilerek seçtiğini göstermektedir.
F.Keyman “Türkiye dış politikası son dönemde yumuşak gücü değil sert gücü ve ‘ofansif realizm’i tercih ediyor” diyor.
Barış Pınarı harekatı, Suriye içinde yapılan üçüncü, en kapsamlı ve riskli askeri harekatı oluşturuyor. Harekat, 9 Ekim’de başlatıldı, ardından da Türkiye’nin de dünyanın da gündeminin merkezine yerleşti.
Türkiye, bu tutumuyla önündeki en büyük problemlerden birini oluşturan terör sorununu çözmek için “ofansif realizmi” tercih ederek Barış Pınarı askeri harekatını başlattı.
Cumhurbaşkanı her toplantıda ve uluslar arası görüşmelerde, tercih ettiği ofansif realizmin; askeri bir işgal ya da savaş olmadığını; amacının, Türkiye’nin ulusal ve kendi hinderlandında güvenliği sağlamak ile sınırlı olduğunu anlatıyor. Çok daha önemlisi diğer aktörlerin niyetlerinden şüphe duyan bir aktörün kendi yaşamını ve güvenliğini sürdürmek için yaptığı bir eylem olduğunu da nazikçe ima ediyor.
Ofansif realizm, aynı zamanda, Barış Pınarı harekatıyla Suriye sınırları içinde kurulması düşünülen “Güvenli Bölge” kavramına da anlam veriyor. Amerika’nın bölgedeki ve Suriye’deki niyetlerinden şüphe duyan Türkiye, ofansif realizm mantığı içinde, yaptığı askeri harekatla, “Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayacak ve YPG/PYD güçlerinin sınırlarında kuracağı bir koridor devlet olasılığını engelleyecek bir güvenli alanın kurulabileceği” tezini” ortaya koyuyor.
Geçen yazımda da belirttiğim gibi bu harekatın üç amacı olduğunu artık iyice anlıyoruz:
Birincisi, Suriye içinde kurulacak Güvenli Bölge ile YPG/PYD’nin “terör koridoru” ya da “koridor devlet” kurma olasılığını ortadan kaldırmak;
İkincisi, bu bölgeye Türkiye’de yaşayan Suriyeli mültecilerin iki milyon kadarını gönüllü olarak oraya yerleştirmek;
Üçüncü olarak, Suriye’de hapiste tutulan DEAŞ teröristlerini, DEAŞ için çalışmışları da içeren kadınları ve çocukları kontrol etmek.
Elbette güvenlik temelli bir yaklaşımla, insani temelde yaklaşılması gereken bir sorunu çözmek hem zor, hem de sorunludur. Ancak Türkiye’nin bu zorlukları bilerek geleceğe yönelik hesaplar yaptığı da unutulmamalıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin, dış politikada yumuşak gücü değil, “ofansif realizm”i tercih ettiğini iyi görmek gerekir. Titre ve kendine dön.
NEVZAT ÜLGER