ÖNSÖZ YERİNE ŞİİRİMİZİN TARİHİ
Geçmişlerinde barbarlıktan başka çok az şey bulunan birçok millet, kendilerine sanal bir geçmiş ve şanlı birer kültürel kalıp oluşturmaya çalışmaktadır. Türklerin sanal bir geçmişe ihtiyaçları yoktur. İnsanlık tarihi içinde dünyanın genel gidişatına etki eden, yeryüzünde tam bir medeniyet inşa eden milletlerin içinde Türklerin önemli bir yeri vardır. Buna karşı yıllarca kendi kültürümüzü küçük görmek gibi bir süreci de yaşadık maalesef. Bu kompleksli davranışları devam ettiren azınlık bir güruhun olduğunu da hala müşahede etmekteyiz. Bu kompleksli yapı bize Tanzimatla birlikte yapışmış ve bir asırdan fazla sürmüştü. Olmadık yerlere gösterdiğimiz hoşgörünün çok azını kendi kültürümüze gösterebilmiştik. Unutmayalım ki, atalarımızın şiirleri dünyanın en mükemmel şiirlerindendir. Fuzuli (Leyla ile Mecnun), Şeyh Galip (Hüsn ü Aşk) ve benzerlerini dünya yeterince tanımıyorsa her halde kabahat biraz da onlarda değildir.
Türkler 8.yüzyıldan itibaren İslamiyet’e girmeleri sonucunda, mimaride, musikide, idarede (siyasette) ve edebiyatta önemli eserler vermeye başlamışlardır. Elbette İslam öncesinde de önemli eserler vermişlerdir: Yaratılış Destanı, Alp Er Tunga Destanı, Oğuz Kaan Destanı, Ergenekon Destanı bunlardandır. Keza Kaşgarlı Mahmut tarafından 1072-1077 yıllarında yazılan Divanü Lügati’t Türk, 1070 yılında Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınan Kutatgu Bilig, 12.asırdaki Atabetü’l Hakayık, yine aynı asırda Ahmet Yesevi’nin Divan-ı Hikmet isimli eseri ve daha başkaları birer mesnevi tarzı yazmalar değil midir?
13.yüzyıldan 19.yüzyılın sonuna kadar hep zirvede kalan Divan şiirinin iki temel özelliğini kimse yadsıyamaz; Estetik Yapı ve Osmanlı Türkçesi. Elbette çok arı bir Türkçe ile yazan şairlerimiz de var.
Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Mesnevi, Şeyyad Hamza ve Yusuf u Züleyha, Haliloğlu Ali ve Kıssa-i Yusuf, Yunus Emre ve Divan’ı ile Risaletü’n Nushiyye isimli eserleri 13.yüzyıla damga vurmakla kalmamış, etkileri günümüzde de devam etmektedir.
14.yüzyılda Kırşehirli Gülşehri, Garibname isimli eserin sahibi Aşık Paşa, Divan sahipleri Nesimi, Kaygusuz Abdal, Kadı Burhaneddin gibi isimler yüzyıla damga vurmuşlardır.
15.yüzyıl Türkler açısından dilin daha bir şiirleştiği ve zenginleştiği asırdır. Divanı olan Ahmet Paşa, kasideleri ile ün salmıştır. Bu yüzyılın en büyük şairi Necati, klasik Divan şiirini tam anlamı ile yerlileştiren şairimizdir. Cem Sultan, Zeynep Hatun, Eşrefoğlu Rumi, Süleyman Çelebi, Sinan Paşa bu asrın öne çıkan şairleridir.
16.yüzyılda otuz kadar şair sayılacaksa bunlara ll.Bayezid tarafından maaş (salyane) bağlandığını kayda geçirmemiz gerekir. Yani şairler devlet tarafından isdihdam edilmişlerdir. Bu yüzyılın padişahları ve devlet adamları da birer şair zaten. Fatih (Avni), ll.Bayezid (Adli), Yavuz (Selimi), Kanuni (Muhibbi), ll.Selim (Selimi), lll.Murad (Muradi) gibi.
Bu yüzyılda Fuzuli, Baki, Hayali, Balıkesirli Zati, Nev’i gibi Divan şiirinin en büyük şairleri yetişmiş, şiir musikileşmiştir. Mesela Fuzuli’deki lirizmin derinliğine bu güne kadar kaç şair ulaşabilmiştir. Önemli bir gelişme olarak; bu yüzyılın en büyük özelliklerinden biri de tezkirelerdir, yani şairlerin hayatlarını anlatan eserlerdir diyebiliriz.
17.yüzyılda Osmanlı’nın hakimiyet coğrafyasının 20 milyon kilometrekare olduğunu görüyoruz. Ancak Osmanlı’nın inişe geçtiği zaman dilimi de bu asırda başlar. Bu asrın şiirdeki zirve ismi Nabi ve ekolüdür. Elbette bu asırda bir dğer zirve isim de Nef’i’dir.
18.yüzyıl Osmanlı’nın kâbus asrıdır. Bu yüzyılın en kayda değer şairlerinden biri Nedim’dir. Nedim’in şiirlerinin konusu, genellikle aşk, sevgi ve şaraptır. Bu yüzyılın en büyük şairi ise Şeyh Gaip’tir.
19.yüzyıl Osmanlı’nın çöküş asrıdır. Kırım Savaşı nedeniyle 1854 yılında ilk dış borç alınmış ve 1881 yılında Düyun-u Umumiye idaresi kurularak Batı tarafından Osmanlı idaresine ortak olunmuştur. Yenişehirli Avni gibi şairler yetişmiş ama belli bir çizgiyi aşamamışlardır.
Sayılan dönemlerde, en uzun süre etkili olan Divan şiirinde üç temel motif var: Sevgili, aşık ve rakip.Tabi bu motiflerin en önemlisi sevgilidir.Zaten diğer ikisinin varlık sebebi de sevgilidir. Günümüz şiirlerinde de en temel motif yine sevgili ve aşıktır ama rakip çok enderdir. 20.yüzyılın birçok şairinde bu özelliği rahatlıkla görebiliyoruz.
20.yüzyıl birçoğumuzun yakından şahit olduğu bir asır. Kimler yok ki bu asrın şiir dünyasında.
Yüzyılın ilk yarısında hayatlarını kaybedenler listesine baktığımız zaman; Namık Kemal, Mehmet Akif Ersoy, Abdulhak Hamit Tarhan, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Neyzen Tevfik, Enis Behiç Koryürek, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri isimleri ilk akla gelenlerinden.
Şiirimizin cumhuriyet dönemine damga vuran isimlere baktığımızda; Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Faruk Nafiz Çamlıbel, Şukufe Nihal, Kemalettin Kamu, Behçet Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Orhan Şaik Gökyay, Necip Fazıl Kısakürek, Ömer Bedreddin Uşaklı, Arif Nihat Asya, Asaf Halet Çelebi, Ahmet Muhip Dranas, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli Kanık, Ümit Yaşar Oğuzcan, Reşat Cemal Erk, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Rıfat Ilgaz, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Celal Sılay ilk akla gelenler oluyor.
Bir de günümüzde çokça andığımız isimler var. Bunlardan bazıları; İsmet Özel, Erdem Bayezıt, Mehmet Akif İnan, Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç, Cemal Süreyya, Abdurrahim Karakoç, Cemal Safi, Ahmet Arif ilk akla gelenler oluyor.
Şairimiz Mahir Gürbüz’de de bu lirizm özelliğini görmekteyiz. Elazığlı şairler sıralamasının üst sıralarına rahatlıkla yerleşebilecek kıratta olan Mahir Gürbüz’ü, lirik şiirlerinin bol olduğu ve 2.baskısı yapılan “Gönül Penceresi” isimli kitabından ötürü tebrik ederken şairimizden yeni kitaplara muntazır olduğumuzu da belirteyim.
Saygılarımla.
NEVZAT ÜLGER / 17.09.2020