TARİH TEKERRÜR EDER Mİ?
Geçmişten günümüze olaylara kritik bir nazarla bakacak olursak:
1-İslam dünyasında Maturidilikten ziyade felsefileşmiş, irfani boyutu ağır basan Eşariliğin hakim olmasından dolayı hür düşünce yerine daha çok sufilik ve kısmen de Cebriyecilik hareketlerinin hakim olduğunun iyi okunmasına ihtiyaç vardır. Bu anlamda, teslimiyetçiliğin bu topluma nasıl yerleştiğinin iyi tahlil edilmesi gerekir. Eşari ekolden gelen düşünce adamlarının eserlerinin de bu anlayışla yeni analizlere ihtiyacı var diye düşünüyorum. (Aristo Mantığı mı hakim acaba?)
2-Batıdaki sanayileşme hareketlerine rağmen, genelde İslam dünyası özelde Osmanlı devleti “sıfır toplum” anlayışı içerisinde Batı’ya gözlerini kapamış ve onlara ancak “kafirler topluluğu” penceresinden bakmıştır. Bu durumu fark edenlerden biri de Ahmet Cevdet Paşa olmuş ve hemen kayıtlı topluma geçmek için anayasa (mecelle) çalışmalarına başlamıştır. Buna rağmen 2. Abdulhamit döneminde her türlü okul ve üniversite/fakülte açılmasına rağmen, iktidar endişesi ile olsa gerek, felsefe ve hukuk fakülteleri açılmamıştır. Düşünce gelişmeyince toplum da gelişmiyor. Hukuk işlemeyince de adaletin oluşması ilkelere değil, kişilere emanet edilmiş olur.
3- Sıkıntıyı anlatması bakımında ibretlik bir olay anlatılır: “Kanuni Sultan Süleyman, zamanın büyük Türk âlimi Yahya Efendi’ye bir mektup gönderir ve ‘Bir devlet ne zaman çöker ve ne yapılırsa sonu nice olur?’ diye sorar. Sultandan gelen bu mektubu okuyan Yahya Efendi kısa bir cevap gönderir: “Neme lazım be Sultanım!” Sultan, bu söze bir mana veremez. Kalkar, Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gider. Sitem dolu bir şekilde “Üstadım lütfen mektubuma tatminkâr cevap lütfediniz” diye, sorusunu tekrar eder. Yahya Efendi duraklar, ‘Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz etmiştim’ diye cevap verir. Kanuni “İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece ‘neme lazım be Sultanım’ demişsiniz. Sanki ‘beni böyle işlere karıştırma’ der gibi bir mana çıkarıyorum’. Yahya Efendi bunun üzerine, ibret dolu şu sözleri söyler: “Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlıklar ayyuka çıksa. İşitenler de ‘neme lazım’, deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizleseler, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayiş ve emniyete vesile olan, itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hâle gelir.”
Devletler durup dururken yükselmezler ve çökmezler.
4-Aslında 1581 yılında Gelibolulu Mustafa Ali, yöneticilerin tayinlerinde liyakat ve yeteneğin dikkate alınmadığını (Nushatu’s Selatin) yazmış ama kadıların defterdarlıklara atanmalarına devam edilmiştir.
5-Konu ile ilgili Koçi Bey’in 1632 yılında yazdığı risalede; gösteriş ve lüksün yıkıcılığı, şöhretin ise toplumu yıkıma götüreceği belirtilmiştir. (Koçibey Risalesi)
6-Vakıf sistemindeki bozulmalar, tımar sistemi ile madenlerin işletilmesindeki yanlışlar 1792 yılında bizzat kazasker (Tatarcık Abdullah Ağa) tarafından dile getirilmiştir. Keza yapılan tağşişlerin (paradaki altın oranının azaltılması-örtülü develüasyonların) sakıncaları anlatılmıştır.
7-Bizzat maarif nazırlığı yapmış olan bir zat (Münif Paşa) kalkınma için fen bilimlerini, eğitimi ve sanayileşmeyi anlatmış, bunları ilerlemenin üç sacayağı olarak zikretmiş ama sıkıntılar devam etmiştir. Nokta atışlar yapılmış ama fen bilimleri ve sanayileşme rical-i devlette çeşitli yorumlarla kabul görmemiştir. Yakın geçmişte de Bediüzzaman; “İnsanlık ahir zamanda ilim ve fenlere dönecek, bütün kuvvetini fenlerden alacak, hüküm ve kuvvet fenlerin eline geçecek” diyordu.
8-Ahmet Mithat Efendi’nin özel girişimciliği anlatmak adına memuriyetten istifa etmesi ve çeşitli konularla ilgili 250 kitap yazmış olması takdire şayan önemli bir hareket olarak anılmalıdır. O, kalkınma için makine ithalatından gümrük alınmaması gerektiğini söyleyen ilk münevverlerimizdendir. Kalkınmada makineye özel dikkat çekmiştir.
Mehmet Akif konuyu ne güzel özetlemiş “Kıssadan Hisse” dörtlüğünde;
“Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
NEVZAT ÜLGER