NİETZSCHE NİÇİN “TANRI ÖLDÜ” DEDİ
Bütün semavi dinlerde “Allah birdir ve ondan başka ilah yoktur”. Elbette Hıristiyanlık inancında da bu durum aynıydı.
Roma imparatoru, birtakım şartlar ileri sürerek kabulü halinde Hıristiyan olacağını beyan edince, o günün en büyük imparator(luğunun) ve ailesinin bu gücünü kaçırmak istemeyen “din sınıfı-papalık” bu şartları kabul etti. Böylece Roma İmparatorluğu ve Kilise aracılığı ile Batı toplumlarında “Teslis=Baba-Oğul-Kutsal Ruh” anlayışı büyük oranda yayıldı. 325 yılında toplanan İznik Konsülü’nde henüz teslîs inancı yoktu. Orada sadece Baba ve Oğul’un Tanrı olduğundan ve onların aynı cevherden olduklarından bahsediliyordu. Daha sonra 381 yılında toplanan Konstantinopolis Konsülü ise, Rûhu’l-Kudüs’ü de Tanrılığa ilâve edip teslîs inancını kabûl edince, hristiyanlardan üç unsurlu tek ulûhiyete tapınmalarını istedi.
İlk yazılan üç İncilin [Matta, Markos, Luka] hiçbirinde teslise dair tek bir harf bile yoktu. 4. olarak ortaya çıkan Yunanca “Yuhanna” incilinde, Yunan filozofu Eflatunun teslis fikri görüldü. Barnabas İncilinde Allah’ın bir olduğu bildiriliyordu. Kostantin, Eflatun’un teslis [Trinite] fikrini yeni İncile koydurunca, Papaz Aryüs, (Teslis yanlıştır, Allah birdir, İsa Onun oğlu değil, kuludur) deyince, Hristiyanlar, onu aforoz ettiler. Aryüs Mısır’a kaçtı ise de, yine kurtulamadı, orada öldürdüler. Uydurulan dinin gücü bu işte.
Neticede Hıristiyanlıkta Tanrı anlayışının esası olan “Allah birdir ve ondan başka ilah yoktur” anlayışı kaybolarak onun yerini sekülerleşme-modernleşme ve pozitivizm almaya başlamıştır. Diğer bir ifade ile Hıristiyanlık, Hz. İsa’nın anlayışı üzerine değil, dünyevi ve politik anlayış üzerine (Protestanlık) yürümeye başlamıştır.
Bu anlayışı kabul etmeyenler işkence gördü. Aklın otoritesi zorla kabul ettirildi. (Rasyonalizm) Tarihsel ilerlemecilik ve lineer tarih anlayışı benimsendi. Ahiret mululuğunun yerini dünya mutluluğu aldı. Cennetlik insanın nasıl olursa olsun, başarılı olan insan olacağı kabul gördü. Tanrıya ait olan yaratıcılık kavramının yerini artık girişimcilik aldı. Neticede Hıristiyanca olmayan Latin-Roma anlayışı ortaya çıktı ve Tanrı, imparatorlar için sadece bir güç aracı haline geldi.
Buna karşılık Kiliseler de “yoldan çıkmışları” affetmek için günah çıkarma seansları tertipleyerek bütçesini bir hayli kabarttı (Endülijans kağıdı). Kendisine boyun eğmeyenleri de “Aforoz” ederek toplumdan dışlamıştır.
Nietzsche’de “Tanrı öldü” demişti. Yani onun öldü dediği tanrı sözünü, bu kavramın yerini “Hümanizm” ve “Aydınlanma” aldıktan sonra söylemiştir.
Gelişen modern teknoloji artık insanları tekno-kentlerde yaşatarak, insan açığını da sömürgecilik ve kölelik yoluyla kapatmıştır. Böylece iyice gelişen Kapitalizm insanı madde merkezli yaparak kendi yaratılış gayesinin dışına taşımıştır.
Ancak itiraz sesleri yüksemeye başlayınca da Faşizm ve Komünizm gibi iki tane insanlık dışı geçici formül uydurdu. Bu iki ideolojide de Tanrı inancı olmayıp, tanrının yerini “devlet” almıştır.
Şimdilerde moda akım “Paganizm” ya da “Nihilizm” denilen “Post-modernizm” rügarıdır. Hakikaten modernizmin ötesine mi geçilmiştir, orası hala tartışma konusu değil, çünkü Batı buna henüz kulvar açmadı.
Hristiyanların içine düştükleri bu hazin âkıbet, onların da Yahûdîler gibi kendilerine gönderilen ilâhî kitabı arzuları istikâmetinde bozmuş, muhtevâsını beşerîleştirmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Çünkü böyle yapmak, çıkarlarına daha câzip görünmüş ve irtikâb ettikleri cürümleri, ilâhî kitaplarına dâhil ederek onları meşrûlaştırma imkânı elde etmişlerdir. Bu durum, âhiret saâdetini kaybetmelerine yol açıcı bir anlayış ama ne gam!.
NEVZAT ÜLGER